Koku
Patrick Süskind
Yayınevi: Can Yayınları
Yayın Tarihi: 1987
Sayfa Sayısı: 263
Kokuların öyle bir inandırıcılığı vardır ki, sözden, gözle görmekten, duygudan, iradeden daha güçlüdür. Savılıp atılamaz bu inandırıcılık, soluduğumuz havanın ciğerlerimize işleyişi gibi, o da içimize işler, doldurur bizi, hepten ele geçirir, çaresi yoktur.
Özet
Jean-Baptiste Grenouille… O bir katil. Dünyaya geldiği ilk andan itibaren katil olacağı hissedilen bir adam. Yaşama inatla tutunan, “Kendini Gerçekleştirmek” adına adeta bir keneye dönüşen biri.
Nedenlere takılmadan nasıl hayatta kalabilirimlerle geçirdi çocukluğunu. Annesi onu ölüme terk ettiği için idam edilmişti, babasının kim olduğu bilinmiyordu. Süt anneler arasında dolaştırılıp durdu, kimse onu istemiyordu. Sevgisizlik ve dışlanmakla daha bebekken tanıştı. Ölmemek için her şeyin azıyla yetindiği gibi hastalıklarla da verdiği mücadelelerden galip çıktı. Çevresindeki neredeyse herkes, kendilerine bile açıklayamayacakları bir nedenden ötürü, ondan ürküyordu. O diğer insanlardan farklıydı, bunu biliyorlardı. Evet, Grenouille farklıydı, eşsiz bir yeteneği vardı. Burnuyla tüm kokuları duyumsayabiliyordu. O bir dâhiydi. Korkulacak ne vardı bunda? Fevkalade bir burundan ne zarar gelebilir? Sorun Grenouille’nin tek gerçeğinin kokular olması ve bundan başka hiçbir duygu kırıntısı üretememesiydi. Görmediği duyguları öğrenemiyordu da insan ancak Patrick Süskind koşullar farklı olsaydı da onun bir katil olacağını hissettiriyordu. Çünkü o lanetli bir ruhtan ibaretti.
Tek gayesi ölmemek ve hayata dört elle sarılmak olan Grenouille, uyanıyor, ağır işlerde çalışıyor, yemek yiyor, uyuyordu. Derken asıl amacını buldu: Gelmiş geçmiş en iyi kokuyu yaratmak. Bu istek ve amaç onu cezbeden, kendinden geçiren bir kokuyla tanışmasıyla oluştu. Çevresindeki tüm kokuları belleğine kazımış yeni kokular peşindeyken, bir kadının eşsiz kokusu burnuna yakalandı. Onun kokusunu tatmak adına kadının yaşamını elinden aldı. Ama bu küçük bir ayrıntıydı çünkü o neyin yanlış neyin doğru olduğuyla ilgili tasalanmıyordu. İyi ve kötü olan şeyler kokular için geçerliydi ve en iyisini ancak o yaratabilirdi.
Kene, kan kokusu almıştı. Yıllarca sessiz durmuş, içine kapanmış, beklemişti. Şimdi ne olursa olsun diye bırakıyor kendini, düşüyordu, bu tamamen umutsuz durumda. Onun için de böylesine büyüktü içindeki güven.
Sayfa 78
Tutkuyla bağlandığı kokular onun dünyasıydı, işin ilginç yanı kendisinin bir kokusu yoktu. Bir parmak izi, dna gibiydi kokular ve herkese has özellikteydi, kişiseldi. Grenouille ne yazıktır ki bir kokuya sahip değildi. Parfümcü çırağı olarak çalışmaya başladı. Kokuların efendisi olarak gelmiş geçmiş en iyi parfümcü olabilecekken o sadece kokulara ulaşmanın püf noktalarını bilmek istiyordu. Bilecekti ve hayalindeki fevkalade kokuya ulaşabilecekti. Bir kokusu olacaktı
Başardı katilimiz, o kokuya ulaştı. Güzel, bakire kadınlardan oluşan, duyanın tüm duygularını ve düşüncelerini tümden etkisi altına alabileceği kokuyu buldu. Amacı bitmişti Grenouille’nin, daha ilerisi onun için yoktu. Yarattığı parfümün tümünü kendi üzerine döktü. Bıraktı kendini, etrafındakiler tarafından lezzetli bir yemek gibi yenip bitti.
Yorum
Jean-Baptiste Grenouille’nin sevgiyle tanışma ihtimali oldukça düşüktü, romanda geçen 18. Yüzyılın Fransa’sı maddeyle var olan insanlarıyla doluydu. Halk için, para ve zevkleri önemliydi. Sevilen bir çocuk katil olarak büyür müydü, yoksa Süskind haklı mıydı o lanetli doğduğu için mi katildi? Düşüncem Süskind için Grenouille bir katil olarak doğmuştu. Grenouille kendi çıkarlarına ters düşmese de hayatına girdiği herkesin yolunu açıyor, işlerini kolaylaştırıyordu, onlar da Grenouille’yi sevmiyor ve iliğine kadar kullanıyordu. Kahramanımız bu kişilerin hayatlarından çıktığında her biri sanki cezalandırıldı ve kimi öldü kimi istemediği koşullara düştü. Ayrıca diğer karakterlerin hikaye akışında görevleri sonlansa da hayatlarının nasıl ilerlediğini bilmek ilginçti. Olağanüstü boyutta düşündüğümüzde, Grenouille’yi sömürdükleri için Tanrı tarafından mı cezalandırıldılar yoksa Grenouille gerçekten ürkünç bir güce mi sahipti? Bence Grenouille kendi yoluna gidiyordu, onların sonuyla ilgilenmiyordu. Bence onları cezalandıran Süskind’ti. Gerçek hayatta kötülerin kazanmasına bir başkaldırıydı.
Anti kahramanımızın bir katil olduğunu, amacına insanları öldürerek ulaştığını bir kenara bıraktığımızda aslında Grenouille kendini gerçekleştirmiş, amacı, hayali için tüm benliğiyle, yılmayan iradesiyle, tüm zorlukları aşabilecek mental gücü ve bitmesine izin vermediği umuduyla kendini gösteren bir adamdı. Bunu es geçemeyiz. Biz ne kadar mücadele ediyoruz hayallerimiz için? Tabii ki birilerine zarar vermeden ne kadar çaba gösteriyoruz kendimizi gerçekleştirmek adına?
Grenouille’nin ölümüne gelince. Elinde bizi manipüle edebilecek güce sahip olanların bizlerin algısıyla nasıl oynayıp bizi yönlendirebileceklerini bu hikayede parfümle anımsadık. Uğruna ölünebilecek kadar sevilmesini sağlayan parfümü üzerine döken Grenouille, sonunda yiyip bitirilirken duyumsadığım: Sevdiğimiz her şeyi sırf kendi bencilliğimiz ve isteklerimiz uğrana tüketiyor muyuz?
Kitabın Artı Yönleri
- Koku duyusuna ve koku dünyasına yazar oldukça hakim, öyle ki dille tasvir edilen her şey kokularla ilginç şekillerde betimlenebilmekte.
- Yazar, kitabın geçtiği 18. yüzyılın sosyal çevresini, insanlarını tüm çıplaklığıyla aktarmış. Dönemsel bir yolculuk yaşıyoruz.
- Bir katilin hayatının dışında bir insanın idealleri için iradeli tavrı, azmi ve umutlu çalışmasıyla başaramayacağı isteğinin olamayacağına inandırıyor.
- Romanın başından sonuna dek kahramana herhangi bir duygu besleyemiyoruz, onu ne sevebiliyor ne nefret edebiliyoruz. Duygusal bağ kuramadığımız halde kitap hikayesiyle kendini içine çekiyor. Bu bir başarıdır.
Kitabın Eksi Yönleri
- Kötülük için doğan birinin hiçbir koşulda değişemeyeceği izlenimi bırakıyor. Koşullardan kötülüğü benimsemiş bir karakterden çok şeytan ruhlu bir anti kahraman var ve bu gerçek dışı.
- Olaylar daha olmadan sonucunun nasıl gerçekleşeceğini yazarın kendinin söylemesi merak duygusunu yok ediyor.